Bana Muradını Ver
HAKİKATİ DEĞİL, BANA MURADINI VER
Yıllar önce Cemil
Meriç’e atfedilen bir söz okumuştum:
“Bana hakikati değil, muradını ver. Olmak istediğin gibi görün, olduğun
gibi değil. Çünkü, her yalan bir yaratış.”
Malum murat, “istek,
dilek, amaç” anlamına gelen Arapça murâd kelimesinden geliyor.
O kadar çok şey
vardı ki bu kısa cümleyle bir şekilde anlam çağrışımı yapan, nerede ve hangi
bağlamda söylendiğini bilmediğim bu cümle o günden beri hiç aklımdan çıkmadı. Cemil
Meriç’in eserlerinde yer almayan ve dolayısıyla bağlamı ve kelime kelime böyle
söylenip söylenmediği bilinmese de cümlenin kışkırtıcı bir kurgusu olduğu açık.
Sanki hemen akla neredeyse herkesin bildiği Rumi’in “Ya olduğun gibi görün ya
da göründüğün gibi ol” sözünü getirmek üzere tasarlanmış.
Gerçekten de
Cemil Meriç’in bu ilginç sözü, Rumi’nin millet olarak zihnimizde derin bir yer
etmiş sözüyle bir arada düşünüldüğünde asıl etkisini gösteriyor ve zihnimize
adeta bir anlam çağrışımı patlaması yaptırıyor. Rumi’nin sözü yaşam boyu bir
hedeften çok kişiliğimizin olgun halini tasvir ederken, Cemil Meriç bir
karakter inşası hedefi gösteriyor: Olmak istediğin gibi davran, zira “her yalan
(hayal – M.M.) bir yaratış.”
Bu sözün bana en
çok hatırlattığı ise Gandi’nin “İnsanoğlu olarak mükemmelliğe, dünyayı yeniden
inşa ederek ulaşamayız; mükemmelliğe, kendimizi yeniden inşa etmekle
ulaşabiliriz” veciz sözündeki anlam oldu. Nitekim, “dünyada
görmek istediğin değişimin kendisi ol” sözü de ona ait.
“Dünyada görmek
istediğimiz değişim” amaç ve hayallerimiz; “Değişimin kendisi” olabilmemiz de
hayallerimizi gerçekleştirmektir. Hayal, yani “murat” ise Cemil Meriç’in ima
ettiği gibi bizim tutum ve eylemlerimizle şekillenecek. Bir başka deyişle,
olmak istediğimiz hayal (“yalan”) eylemlerimize yön vererek kaderimiz olacak.
Gandi de bunu
böyle mi anlamıştı?
Bizce evet, zira
“dünyada görmek istediğin değişimin kendisi ol”, mümkün olup olmadığını
sorgulamadan peşinden gidilecek iddialı bir hedefi işaret ediyor. Sürekli atıf
yapmaktan hoşlandığım şu sözünü bu bağlamda bir daha düşünelim:
“Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza
dönüşür
Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza
dönüşür
Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza
dönüşür
Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize
dönüşür
Değerlerinize dikkat edin; karakterinize
dönüşür
Karakterinize dikkat edin; kaderinize
dönüşür.”
Buna karşılık içinizden
yükselen bir “gerçekçilik” çağrısını da duyar gibiyim: “Şartlarımız belli, bu
nasıl olacak ki?”
Gerçekçi olmakta
bir sorun yok tabi, ancak hayal kurmadığımız sürece yeni ihtimaller bize
açılmaz. Şahsen, Paulo Cohelho’nun Simyacı’sından (mealen) hatırladığım
“Bir şeyi gerçekten istediğinizde evrendeki her şey bunu gerçekleştirmek için
iş birliği yapar” sözünün gücüne inanmayı tercih ederim. Hayaller hayatın
tadı-tuzudur aynı zamanda. Yahya Kemal’in dediği gibi “İnsan alemde hayal
ettiği müddetçe yaşar”. Nelerin mümkün olduğunu görebilmek için ihtimalleri
görebilmek gerekir. Bu da hayallerimize sınır çekmeden “olmak istediğin gibi
görünmekle” olabilir. Zira her “yalan (hayal) bir yaratış”.
Siz de zaman
zaman “iyi de, ben ne olmak istediğimi bile bilmiyorum” diyor musunuz?
Belki
hayallerinizi yeterince serbest bırakmıyorsunuzdur. Kendinize bir de şöyle
sorun:
“Her şey mümkün olsaydı ne yapmak ve ne olmak isterdim?”
Atalarımız “iki
söz bir büyü yerine geçer” demiş. Sözlerin (ve özellikle de soruların) gücüne
inanın. Zihninize bu soruyu önyargısız olarak verin ve çekilin, geri kalanı
evrenin mucizesi beyniniz halledecektir. Bundan sonra beyniniz algıda
seçicilik yeteneğiyle hayatın içinde yalnız olanları değil, olabilecekleri
yani ihtimalleri de görmeye çalışacaktır. Hayallerin yetmediği yerde ise hayattaki
örnekleri (rol modelleri) fark edecek ve size daha önce ham hayal gelen
örnekleri birer gerçekleşebilir olasılıklar olarak sunacaktır.
Ve siz sevgili
gençler, gıpta (kıskançlık değil!) edin ve gerekirse taklit edin. Evet, taklit!
Rod Judkins’in harika kitabı Yaratıcı Düşünme Sanatı’nda (Pegasus
Yayınları, 2017) dünyaca ünlü sanatçı ve edebiyatçıların hayatından örneklerle
gösterdiği gibi, birinin emeğini istismar etmediğiniz ve haklarını
zedelemediğiniz sürece taklit yaratıcılığa giden yollardan biridir. Yaptıkça
ustalaşacak ve kendi özgün eserinizi ortaya çıkaracaksınız. Geleneksel sanatlardaki
usta-çırak ilişkisi bundan başka nedir ki? Unutmayın “boynuz kulağı geçer”.
Bunun için ise
biraz daha sosyal olun, çevrenize bu gözle bakın, kimin neleri başardığını fark
edin.
Bunu alışkanlık haline
getirdikçe, bu özelliğiniz karakterinize, karakteriniz
ise kaderinize dönüşecektir.
Hoşça bakın
benliğinize ve kendinize
hakikati değil, muradınızı verin.
Sevgiyle kalın.
Mehmet Murat
Mehmet Murat
Yorumlar
Yorum Gönder