Duygusal Olarak Sağlıklı İnsanların 7 Alışkanlığı
Duygusal Olarak Sağlıklı
İnsanların 7 Alışkanlığı
Mehmet Murat
Hayata, dünyaya
ve geleceğe bakış açımız, yalnızca ufkumuzu belirlemekle kalmaz, sağlığımızı ve
dolayısıyla yaşam başarımızı da etkiler. Neticede, enerjimizi en çok
harcadığımız şeyler, yaşam kalitemizi belirliyor. Bu ise alışkanlıklarımız
üzerinden gerçekleşiyor.
O halde,
(duygusal olarak) sağlıklı insanların temel alışkanlıkları nedir?
Bu konuda çok şey
söylenebilir, ama bizce özetle 7 alışkanlık önemli. Gelin kısaca bir göz
atalım.
1. Duygularını
Dinlerler, Bastırmaya çalışmazlar
Fark edip
anladığımızda, bedenimiz bize duygular aracılığıyla çok şey anlatır. Zira,
hiçbir duygu gereksiz değildir. Bize engel olması, onların
(bedenin/bilinçdışının) anlatmak istediklerini anlayamadığımızda ortaya çıkan
gerilimden kaynaklanır çoğunlukla. Kendi zihnimizi bilinçli takibe alma,
duygularımızı fark edebilme ve anlama becerisi kazandırır.
2. Hem Fiziksel
Hem De Zihinsel Sağlığına Önem Verirler
Malum, bedensel
sağlığımız ve psikolojik/duygusal sağlığımız arasında yakın bir ilişki vardır
ve çoğunlukla da çift yönlü bir etkileşim içindedir: Birindeki bozulma,
diğerini etkiler. Bu çoğunlukla bir problem gibi görünse de aynı zamanda büyük
bir nimet. Psikolojik sorunlarımız stres aracılığıyla beden sağlığımızı
etkilediğinde, ciddi bir problem; Stresle başa çıkma becerimizi geliştirip
olumlu duyguları beslemeyi öğrendiğimizde ise beden sağlığımıza katkıda bulunan
bir nimet.
İyi haber de şu
ki, mutluluk hormonlarının nasıl artırılacağına dair her geçen gün artan bir
bilimsel çalışmalara rastlıyoruz. En azından, deneyerek kolayca keşfettiğimiz
bazı pratikler var: Düzenli egzersiz, yeterli ve düzenli uyku, sağlıklı gıda
seçimi, olumlu düşünme, sosyal çevre… Neticede, “her işin başı sağlık”, değil
mi?
3. Kötü Alışkanlıklarını
Fark Eder, İyi Alışkanlıklarını Geliştirirler
“Dostunu söyle,
sana kim olduğunu söyleyeyim” meşhur özdeyişi, alışkanlıklar için de geçerli,
değil mi? Neticede alışkanlıklarımız da bir arkadaş sadakati ile hep yanımızda
olacak. Aristoteles’in dikkat çektiği gibi, sürekli yaptığımız şey neyse, biz
oyuz.
Her bir kötü
alışkanlığın yerine yeni bir iyi alışkanlık geliştirdiğimizi düşünelim. Nasıl
olurdu? Mesela;
- Geçmişe ve
geçmiş başarısızlıklarımıza takılıp kalmak yerine, güçlü karakter özelliklerimizi
bulup yapabileceklerimize odaklanmak
- Duygularımızı
zehirleyen kin ve nefret yerine, hoşgörü ve affetmeyle ruhumuzu arındırmak,
- Bir sorunla
karşılaştığımızda suçlu aramak ve soruna odaklanmak yerine, çözüme odaklanmak,
- Herkesi memnun etmeye
çalışmak yerine, doğru zamanda doğru şeyi yapmaya odaklanmak ve gerektiğinde
(ilkeler doğrultusunda) hayır diyebilmek,
- Aşırı yemekten,
sağlıksız gıdalardan, hareketsizlikten sakınıp, düzenli uyumak,
- Sabit zihin
kalıbı ile küçük düşünmeye şartlanmak yerine, gelişim zihin kalıbı ile büyük
düşünmeyi öğrenmek: Her şeyin daha iyisi mümkündür ve “bulanlar arayanlardır”,
- Rahata alışmak
yerine, “akış”ta (flow) huzuru ve mutluluğu bulabilmek.
4. Umutları
Korkularından Büyüktür
Hata yapma
korkusundan korkmadan, hedeflerine yürürler. Hayat eylem ve çalışıp çabalama
üzerine kurulmuştur. Eyleme geçmeden ne başarıyı ne de iç huzuru bulabiliriz.
Olumlu düşünenler, hata yapma korkusunu aklına getirip “kötüyü çağırmaz”,
konfor alanından çıkarlar; “her şey ilk adımla başlar…”. Hayatın değişmez huyu
da çabayı ve cesareti ödüllendirmek.
5. Ya Hep Ya Hiç
Yerine, Adım Adım Gelişmeye (Tedricilik) İnanırlar
“Ya hep ya hiç”
anlayışı, konu uzun vadeli hayat amacımız ve meslekte ilerleme söz konusu ise
özellikle engelleyici bir inançtır. Malum, en yaygın sabotajcılarımızdan biri
hata yapma korkusu. Ya hep ya hiç anlayışı, hata yapma korkusunu besler, ilk
başarısızlıkta ise pes etmeye yol açar. Oysa, her gelişim bir deneme-yanılma,
en çok da deneme, deneme, deneme… sonucudur. Klişe de olsa meşhur örnek,
bebeklikte yürümeyi öğrenirken ortalama 250 kez düşüp yeniden ayağa kalkmamız.
Malcolm Gladwell'in çok satan kitabı “Outliers” ile meşhur ettiği “On Bin Saat
Kuralı” da buna dayanır. Ana fikir açık: Yeterince emek verir ve pes
etmezseniz, başarmakla kalmaz, yaptığınız şeyde uzmanlaşırsınız.
6. Zayıf
Yanlarına Takılmaz, Güçlü Yönlerini Geliştirirler
Diyelim ki dışa
dönük, neşeli ve çabucak bağ kuran insanlar gibi olmak istiyorsunuz ama sizin
en bariz özelliğiniz içe dönük olmanız. Bunun için üzülerek daha da içinize
kapanmanızı nasıl önlersiniz?
Veya birinin
üstün özelliklerini görüp gıpta ettiniz diyelim. Aynı şeyi siz de denediniz ve
başaramadınız. Yine denediniz, yine olmadı. Yukarıdaki alışkanlık (tedricilik),
sizin için de işe yarar, diyebilir miyiz?
Durun bir dakika.
Ya bu denediğiniz alan sizin zayıf yönlerinizden biri ise ve çok daha güçlü
karakter özelliklerinize uyan başka bir alan varsa? Bu güçlü özelliklerinize
hitap eden bu alan size çok daha hızlı ve çok daha iyi bir gelişim sağlamaz mı?
Zayıf yönlerimize
odaklanmak şevkimizi kırarken, güçlü karakter özelliklerimize odaklanmak umudu,
özgüveni ve başarıyı büyütür. Yukarıda bahsettiğimiz on bin saat kuralı, güçlü
özelliklerinize uyan alanlarda özellikle işinize yarayacak ve sizi ileride
alanınızın virtiözü, duayeni yapacaktır. Zira, hepimizin hem zayıf hem de güçlü
yanları vardır ve tüm özellikleri ile mükemmel, süper insan yoktur. Zayıf
yanlarınıza odaklanmadan önce güçlü yanlarınızı bulun, dostlarınızdan ve
ailenizden sizin en bariz özelliklerinizi söylemelerin isteyin ve görün neler
çıkacak!
7. Sevgi ve
Dostluğu Önceler, Nezaket ve İnsancıl Davranışları Önemserler
“Mutluluk
sevgidir. Nokta”
Harvard’ın 75
yıllık büyük (The Harvard Grand Study) araştırmasını duymuşsunuzdur. Özetle şu
sorunun cevabını arıyordu:
“Hayatımız
boyunca bizi sağlıklı ve mutlu eden şeyler nedir? Eğer, şimdiden geleceğiniz
için yatırım yapacak olsanız, zamanınızı ve enerjinizi neye harcardınız?”
Projeyi 40 yıl
boyunca yöneten Prof. George Vaillant’ın bu soruya cevabı ise yukarıda gibi çok
yalın:
“Mutluluk
sevgidir. Nokta”
Bizim bu
yazımızın sonucu ve asıl meramı da işte bu: Duygusal olarak sağlıklı insanların
saydığımız tüm bu alışkanlıkların mutluluğa yol açması, bu alışkanlıkların
hayatımızda dostluk ve sevgiyi beslemesiyle doğru orantılı. Zira insan, sosyal
bir varlık ve ancak gerçek bir sevgi ortamında mutlu olur ve kendini
gerçekleştirebilir. Sevgiyi mayalamayan her alışkanlık, başarı getirse de
ağzımızda kül tadı bırakır.
“Dünyanın en
zeki insanı da olsanız, bulunduğunuz ortam vasat ve vasatın altındaki
kişilerden ibaret ise, düzeyinizi bile koruma imkânınız yoktur. Hepimiz
beraber en çok zaman geçirdiğimiz beş kişinin ortalamasıyız.” – Jim Rohn
|
Peki sevginin formülü
nedir? Cevap yine oldukça yalın: Sevgi “iyilik, dostluk, emektir.”
Emek ne mi?
Merhamet, şefkat,
kadir kıymet bilme (şükran), güzellikleri takdir (huşu), empati, nezaket,
cömertlik… gibi değerleri temel alarak kapılar açıp, köprüler kurmak değil mi?
Not: Bu yazıda en
genel hatlarıyla özetlediğimiz konular, bu ay Kitapyurdu yayınlarından çıkan “Sevgi
ve Empati Karakteri (Karakter Kaderdir-1. Kitap)” başlıklı
kitabımızdan bir kesit. Konunun ayrıntısı ve bunları hayatınıza aktarmanıza
yardım edecek test ve egzersizler için bu kitaba bakabilirsiniz.
Sevgiye kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder