ASİL ÇİNGENELİK ASIL GEVENDELİK
ASİL ÇİNGENELİK ASIL GEVENDELİK MEMURİYET
Osmanlı
Devleti’nin son dönemlerinden, Tanzimat’tan beri, Cumhuriyet Türkiye’sinin
bugününe değin sosyal ve siyasal hayatımızı; dolayısıyla ekonomik yapımızı da
etkileyen en önemli kurumlardan birisi memuriyettir. Hem gençlerin hem de anne
ve babalarının hayallerini süsleyen memuriyet oldukça ilginç bir tarihi arka
plana sahip. Manevi sorumluluk ve dini ideolojik yaklaşımlardan kaynaklı gaza
ve cihat Osmanlı’nın ilk başlarında ve yükselişinde birçok yerin ele
geçirilmesini sağladı. Bu amillerin yanında fetihler sonucu elde edilen
ganimetten pay almak da Müslüman Osmanlı toplumunu askeriyeye karşı muhabbet
duymaya ve askeriyeye yüksek bir paye vermeye teşvik etti. İlmiyye sınıfının
zaman içinde geldiği mühim mevkiler de toplumun bir kısmını ilmiyeye sevk etti.
Askeriye ve ilmiyye dışında toplumun temel geçim kaynağı tarım idi. Bu durum
zamanla gelenekselleşti. Osmanlı toplumunun Müslüman tebaasının zihnine
memuriyet ahlakı mıhlarla kazındı.
Ticaret,
sanayileşme ve benzeri ekonomik ve teknolojik üretim alanları daha çok
Osmanlı’nın gayr-i Müslim tebaasının uğraş alanlarıydı. Bu sebeptendir ki
ilerlemenin motor sınıfı olan burjuvaziyi,
çoğu bize ihanet edecek olan gayr-ı Müslimler oluşturdu bizde. Sun’i Milli
burjuvaziyi oluşturma gayretleri de hüsranla sonuçlandı. Durum böyle olunca
siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik; fenni ve teknik ilerlemeyi sağlama
görevi doğal olarak memurlara verildi. Yani çoğu esnafımızın yaptığı gibi
‘’elma isteyen müşteriye, patates var abi, vereyim mi’’ denildi. Devrinin çok
değerli fikir ve devlet adamlarından Said Halim Paşa bu mevzuda harika
eleştirilerde bulunmuştur. Çünkü ona göre memurluğun ahlakında kayıtsızlık,
tevekkül, ve mesuliyetten kaçmak vardır. Böyle çekingen bir ruh halindeki
insanlardan üretim için lazım olan girişimcilik ne arasın. Üretim için serbest
düşünebilecek, bu düşüncelerini hayata geçirebilecek medeni cesarete sahip
insanlara ihtiyaç vardır. Mesuliyet duygusuna sahip ve fedakarlık erdemini
gösteren bir sınıf ancak üretici olabilir ve bu ahlakı toplumda oturtabilir.
Yeni
devlet kurulduğunda yeni rejim, yeni fikirlerini, eskimiş zihinli ve pest
ahlaka sahip memurları aracılığıyla topluma aşılamaya çalıştı. İstisnalarını
tenzih etmekle beraber, hükümet-i Cumhuriye’nin asil memurları, taşıdıkları
ünvanın mahiyetiyle tam zıt bir halin içine girdiler. Millete hizmet etmek için
emir alan vazifeliler, hizmetliler; millete efendilik tasladılar. Kendilerini o
kadar önemsediler ki taşradaki vatandaş resmi işlerini yapan memura yüce bir
varlık olarak bakmaya başladı. Zihin kodlarında memuriyet kazınmış olan toplum;
işgal ettiği mevkiiden gelen sosyal statüsü ile hava atan memurlara öykündüler.
Kendileri olmasa da çocukları bu makamları elde edebilirdi. Hem böylece baba
olarak o da çevresinde, oğlunun makamıyla bir yerlere yükseltilecektir. Hala
ilkel yöntemlerle yapılan tarımın gelirsizliği de memuriyete aşırı ilgi
duyulmasında ekonomik olarak mühim bir etken oldu. Doğal olarak memur olayım da
ne olursa olsun diyen nesiller yetişti toplumda. Anne babalar; kızım, oğlum
gitsin okusun, dünyayı görsün, hayatına bir anlam katsın diye değil; gitsin
memur olsun, hayatını kurtarsın diye üniversiteye gönderdiler çocuklarını ve
gönderiyorlar hala.
Yukarıda
asıl hayatı yaşayan asil memurlarımızı ve zihni arka planını anlatmaya
çalıştım. Şimdi bir de başkalarının sırtından geçinmekle suçlanan, alaya
alınan, tahkir edilen ‘’çingene’’ ve ‘’gevende’’ (davul, zurna çalan yerel
müzisyenler) olarak adlandırılan toplum kesimlerine bakalım ve onların bir
mukayesesini yapalım. Birisi gelip birisinden hakkı olmadığı halde rahatlıkla
bir şey isterse genellikle arkasından çingene ahlaklı denilerek onun gıybeti
yapılır. Sebep ise bir şey yapmadığı, kendini yormadığı ve fedakarlık
duygusunun gelişmediği halde gelip yüzsüz yüzsüz maddi bir şeyler istemesidir.
Millete hizmet etme gayesinden daha çok para kazanmak endişesi ile memur
olanlar hangi fedakarlık örneği sergileyebilir? Aslında, ben bir şekilde memur
olayım da milletin vergisinden gelen parayla maaşımı alayım diyen; Yılmaz
Erdoğan’ın ‘’Ankara’’ şiirinde; ‘’ Bir günden bir sürü gün yapan. Mesai
saatlerinde hiçbir şey yapan. Hiçbir şey alıp hiçbir şey sunan ...’’ diye
nitelendirdiği memurların çingenelerden ne farkı var? Devletin hizmet etmesi
için verdiği maaş ve imkanlarla halka caka satmak, devlete ve millete yük
olmaktan başka hüneri olmayan bir asalak olmak, çingeneliğin en düşük seviyesi
değil midir?
Tüketim
ahlakının ve zihniyetinin sembolü olan memuriyet mi daha üreticidir ve millete yararlılık
göstermiştir? Yoksa insanların güzel günlerinde yanında olan, Ramazan ayında
büyük bir görev yapan, düğünlerde davul ve zurna çalan, halay başı çeken, daha
iyi nasıl çalarım ve oynarım diye kültürümüzden esinlenerek yeni oyunlar, yeni
sesler ve yeni vuruşlar ortaya çıkaran gevendeler mi daha üreticidir?
Unutulmamalıdır ki normal, sıradan memuriyetlerin çoğunu toplumun herhangi bir
ferdi rahatlıkla öğrenip yapabilir. Ancak davul ve zurna çalmak ve asırların
yaşantısını ve kültürünü işinin içine katmak o kadar kolay bir iş olmasa
gerek...
Mehmet Ağar NİSAN_2020
Yorumlar
Yorum Gönder