VESAYET
...VESAYET…
İnsanoğlunun temel ihtiyaçlar
hiyerarşisi içerisinde yaşamını sürdürmek için gerekli olan yiyecek, içecek,
barınma ve güvenliği birinci sırada yer alır. Bilim tarihi bu esas üzerine inşa
edilir. Ancak bilim tarihinin üzerine inşa edildiği bir başka nokta ise bu
dünyayı ve içindekilerini anlama ve kavramı ihtiyacıdır. Bu ihtiyacı karşılamak
için ilkel mitler, efsaneler, masallar, destanlar ve dinler her zaman
kullanılagelmiştir.
İnsanoğlunu yönetenler, büyük
imparatorluklardan, cihan devletlerinden tutun küçük ailelere kadar; insanları
etkilemek, yönlendirmek, istediklerini yaptırmak için bu iki temel güçten
istifade etmişlerdir. Mısır krallarının aynı zamanda tanrı olmaları, Avrupa
krallarına, taçlarını papanın giydirmesi, İslam tarihinde sultanların ve
meliklerin halifeden hediye, berat almaları; bu iki temel insanı gücün bir
tezahürüdür. Bu iki güçten biri insanın maddi tarafına; diğeri manevi tarafına
hitap eder. İnsan her zaman bu iki noktanın da tatminine önem vermiştir. Ancak
tarih boyunca bu iki gücün suiistimaline rastlamak işten bile değil. Suiistimal
neticesinde kitleler üzerinden maddi ve manevi tahakküm, vesayet, hegemonya
kurulabilir ve kurulmuştur da ve ne yazık ki yer yer hala kurulmaya da devam
ediyor.
Şark toplumunun bir parçası olan
Anadolu, özelde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde şeyhlik ve ağalık
sistemleri bu coğrafyanın bir gerçeği. Bu kavramlardan yola çıkarak olumlamalar
ortaya çıktığı gibi pek çok istenilmeyen durumlar ve hatta zulümler de meydana gelmiştir.
Zulümlerin meydana gelmesinde; ağaların veya muadillerinin insanları yemek
içmek ile, güvenlik ihtiyaçları ile tehdit etmesi ve bu suretle kitleleri kendi
maddi vesayetleri altında tutması en önde gelen sebeplerdendir. Bir diğer
vesayet türü ise manevi vesayettir. Bu da dindar olan kitleleri tarikat,
şeyhlik, dervişlik üzerinden kendi rızaları ile vesayet altında tutmak şeklinde
gerçekleşir. Yeri geldiğinde aile içi mahremiyete bile müdahale imkanı bulan bu
vesayet türü elbette zamanla siyasette de kendini gösterecekti. Liyakat ve
donanım es geçilerek, sadece manevi değerlerle veya maddi imkanlarla
kendilerini kitlelere zorla kabul edenlerin, ettirenlerin günümüz dünyasında
yeri artık yok. Olmaması gerekir.
Geçmişte olmuş ise bunun öncelikli sorumluları
da Müslüman ve dindar kitlelerdir. Çünkü bir kavmin efendisi kavmine hizmet
edendir anlayışını benimseyen bir medeniyetin mensupları; hizmet etmeyenleri,
adına ne derseniz, kendine ağa, bey, mir, paşa diye baş yaparsa bunun sorumluları
elbette kendileridir. Kadim Türk töresinde zenginin anlamı, çok malı olan değil;
çok veren olduğuna göre, Peygamber “Veren el alan elden üstündür” dediğine göre
ve Müslümanın rızık Allah’tandır diye bir inancı olduğuna göre ekonomik güçleri
ile insanları menfaatleri uğruna maddi vesayet altına alanların olması o toplum
içinde mutlak surette sorgulanmalıdır.
Manevi vesayet kısmına gelince; bu
topraklarda ulema, meşayih hep el üstünde tutuldu. Allah’ın rızası gözetilerek
bu insanlara evliya gözüyle bakıldı. Ruhaniyetlerinden, feyizlerinden,
ilimlerinden istifade edildi. Ancak bu kesime de Allah, Kur’an-ı Kerim’de “Çalışmalarınızın
ücretini ancak Allah’tan isteyin” demektedir. Bir nevi ücretini insanlardan
istemek olan manevi vesayet, ilim ve tarikat ehlinin pazarına uğramamalıdır.
Uğradığı zaman ise insanlar buna usulünce itiraz etmelidirler. Sadece 100
yıllık Cumhuriyet Türkiye’sinde bu maddi ve manevi vesayet örneğini görmek
isteyenler Adıyaman’ın bir ilçesinin yerel yöneticilerine bakabilir derim.
Mehmet
AĞAR
Nisan 2020
Yorumlar
Yorum Gönder