Tarihin En Büyük Deneyi(mine) Tanık Olmak

TARİHİN EN BÜYÜK DENEYİ(Mİ)NE TANIK OLMAK
Harvard Büyük
Deneyini (The Harvard Grand Study) bilirsiniz, projenin başkanlarından Robert
Waldinger, araştırmanın 75 yılını anlattığı bir TED konuşmasında[1] durumu
şöyle özetliyor: “İyi ilişkiler bizi daha mutlu ve daha sağlıklı tutar. Bu
kadar.”
Waldinger’in
vurguladığı gibi araştırmanın sonucu, insan ilişkilerinde kalitenin ve
mutluluğu destekleyici bir sosyal ortamın önemini net biçimde ortaya koyuyor.
Bugünlerde tanık
olduğumuz ise bizzat bizlerin, hepimizin ve tüm insanlığın eş zamanlı olarak
içinde yer aldığı olağanüstü bir deney adeta. İnsan nüfusunun 8 milyara
yaklaştığı göz önüne alınırsa, tarihte bu ölçüde “ortak insanlık
deneyi(mi)inin” yaşanmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Harvard deneyinin
insan mutluluğu için ortaya koyduğu temel değer olan iyi insan ilişkileri,
bambaşka bir şekilde hayatımıza yön vermeye aday. Harvard deneyi bize sevgi,
yakınlık ve empatinin merkezde yer aldığı bir hayatın mutlu ve anlamlı
olduğunu, aksinin ise (daha kötüsü, “anlaşmazlıkların ortasında yaşamanın”)
sağlımızı bozup ömrümüzü kısaltacak kadar zararlı olduğunu vurguluyordu. Bugün
ise dünyada 3 milyona yakın insanı hasta eden ve çoğumuzu da evlere kapatan
minicik (tüm dünyadaki toplam ağırlığı ancak 1 gram) bir varlık, bu temel
değeri bize daha yakından deneyimletiyor.
Karantina
günlerinden önce hızla akan ve çoğumuza akıntıya kapılmışlık duygusu veren koşuşturma
içinde, hem en temel mutluluk hem de en önemli sorunumuzun kaynağını, yani
insan ilişkilerinin kalitesini, yeterince idrak etmemizi engelliyordu belki de.
Karantina günleri
işte bu konuda bizi bir sınava tabi tutuyor. Bu sınav aynı zamanda içselleştirilmiş
değerlerimizin alışkanlıklar üzerinden kişiliğimizin bir parçası haline
gelmesini ifade eden karakterimizin de bir sınavdan geçmesi demek.
Kendimizle ve/veya yakınlarımızla hiç olmadığı kadar bir arada olduğumuz bu
günler karakterimizin (içselleştirilmiş değerlerimizin) temel mutluluk kriteri
olan insan ilişkileri kalitesine ne ölçüde katkıda bulunduğunu veya engel
olduğunu gözlemleme açısından büyük bir fırsat veya tam anlamıyla bir sınav.
Kendimizle baş
başa kaldığımızda nasıl bir ruh haline bürünüyoruz? Kendimizle yeterince
barışık mıyız? Boş zamanlarda kendi zihni içinde mutlu olabilmeyi
başarabiliyor muyuz? Bunu bir fırsat sayıp hiç olmadığı kadar okumaya,
öğrenmeye ve düşünmeye mi yöneliyoruz, yoksa sıkıntı içinde bir an önce
dışarıya, hayatın hızlı aktığı normal zamanlara dönmeyi mi arzuluyoruz?
Tersine, aile
üyeleri ile eskisinden çok daha fazla bir arada olduğumuzda daha mı mutluyuz,
yoksa daha mı gerginiz? Daha önce yeterince zaman bulamadığımız için yapamadığımız
sevdiklerimizle bir arada olmanın tadını mı çıkarıyoruz, yoksa daha önce gözümüze
batmayan bazı şeylerin ilişkilerimizi zedelediğine mi tanık oluyoruz?
Sözgelimi bazı
haberlerde Batı’da aile içi kavga ve şiddetin arttığı, alkol tüketimi ve
verimsiz zaman öldürmenin yaygınlaştığına dikkat çekiliyor.
Bu
saydıklarımızın bir kısmı kişiliğimizin (personality), yani doğuştan gelen
özelliklerimizin sonucu olup bir kusur değil. Sözgelimi kimimiz yalnız
kalmaktan çok bunalır ve sosyal ortamlarda zaman geçirmekten hoşlanırken,
kimimiz de böyle ortamlarda sıkılır kendisi ile veya yakın çevresiyle daha fazla
zaman geçirmekten hoşlanır.
Ancak yukarıda
saydıklarımızdan önemlice bir kısmı ise içselleştirdiğimiz değerlerden yani
karakterimizden (character) kaynaklanır ve işte bu kısım doğuştan gelen bir
özellik değil, büyük ölçüde kendi eserimizdir.
Zira karakter
yaşam maceramızdaki ilk ve en büyük eserimiz olup karakterimiz kaderimizdir.
Karakter büyük ölçüde bizim seçimlerimizin sonucu ve kaderimizi belirleyen en
önemli etkendir. (Bu konu, bu yazımızın sınırlarını çok aşacak ölçüde geniştir.
Konunun meraklılarına Kitapyurdu Yayınlarından yeni çıkan Karakter Kaderdir
1. Kitap: Sevgi ve Empati Karakteri[1] başlıklı
kitabımızı tavsiye ederiz).
Karantina
günlerinin bu yönü ve hayatın daha birçok alanı hakkında düşündürdükleri üzerinde
daha fazla durmalıyız zira belki de tarihin büyük dönüm noktalarından birini
yaşıyoruz. Konu geniş ancak yazımızın da sonuna geldik. Takip eden
yazılarımızda bunlara yeri geldikçe değineceğiz.
Bu arada, yukarıdaki
örneklerden konuya sadece evde kalabilme imkanına sahip olanlar açısından
baktığımız düşünülmesin. Madalyonun çok önemli başka bir yüzü var ki, yerimiz
yetmediğinden bu yazıda ancak şu kadarına dikkat çekmekle yetinelim:
Karantina günleri
toplumlar için de bir sınavdır ve neticede bireyler gibi toplumların da bir baskın
karakter özelliği vardır. Böylesi büyük bir salgında topluma hizmet için her
zamankinden daha fazla ve canı pahasına görev yapan başta hekimler, sağlık
çalışanları, kargo ve market çalışanları olmak üzere büyük bir kesim de var.
Onlara her zamankinden daha fazla minnet duyuyor ve değerlerini anlıyor muyuz?
Esasen her bir mesleğin aynı zamanda bir insanlığa hizmet faaliyeti olduğunu ve
bunun temeli olan karşılıklı bağımlılığın ne büyük bir değer olduğunu
daha iyi fark ediyor muyuz? Tüm insanlığı aynı hayat-memat sorununda
birleştiren bu ortamda insancıl duygularımız ne derece diri? Aynı gezegenin
sakinleri olarak “aynı gemide olma” halinin ne derece farkındayız? Dahası,
imkanı olanların evde kalmalarının bir dezavantaj değil lüks olduğunu çünkü
geçimini temin etmek için her gün çalışması gereken milyonlarca insanı görebiliyor
muyuz? Bir kısmının işlerinin ortadan kalktığı ve ciddi bir ekonomik bir
zorluk yaşadığını?
Böyle günler aynı
zamanda (hatta öncelikle) insanlığımızın da test edildiği bir sınav. Sınav,
yani tek tek her birey ve tüm insanlık olarak daha ileri bir seviyeye geçme
veya geçememe süreci. Malum sınavlar kişilerin daha ileri seviyeye geçmelerini
teşvik etmek içindir ve bugünlerde bu süreci tüm insanlık olarak yaşıyoruz.
Ancak biz
milletimizin âlicenap karakterinin bariz göstergesi empati, hakkaniyet ve
merhamet duygularının çok yüksek olduğunu ve insaniyet adına bu süreçten alnının
akıyla çıkacağından eminiz. Umut ve duamız odur ki, bu zor günler tüm insanlar
için bir an önce sonu bulur ve aldığımız ders ve ilhamlarla tüm insanlık ailesi
olarak daha ileri bir medeniyet düzeyine yelken açarız.
Sevgiyle kalın.
Mehmet MURAT
[1] Robert Waldinger, What makes
a good life? Lessons from the longest study on happiness, Kasım 2015, https://www.ted.com/talks/robert_waldinger_what_makes_a_good_life_lessons_from_the_longest_study_on_happiness?
Yorumlar
Yorum Gönder